Cuma öğle tatili iple çekilen bir zaman dilimi bizim şubede . Bayan olmamız hasebi ile beyler namaza biz de yarım saat fazladan gezmeye : )
Bugün bana kardeşim kadar benzeyen iş arkadaşım , dostum Ayşe ile attık kendimizi dışarı.
“ Biz geliyoruz Çıkrıkçılaaaaar”
Hızlı adımlarla yokuşu çıkarken , eşarpçılara takılmasak olmazdı elbette . Gözlerimiz sağdan soldan sallanan rengarenk kumaşlara , tencere tavalara , envai çeşit çeyiz malzemesine takıla takıla kalenin altındaki tarihi sokaklardan birinde bulunan Pirinç Han’a gittik. Adı üstünde Han , gerçi ben tembellik edip tarihçesini okumadım ama hayalinizde canlandırabilirsiniz muhakkak. Ortada geniş bir avlu ve etrafında küçük odacıklar. Şimdi hepsi otantik dükkan olmuşlar …
Han ahşap ile yapılmış. Merdivenler hala o günlerden sesleniyor , gıcır gıcır … nereye bakacağınızı şaşırıyorsunuz. Her taraf ayrı incelikte, danteller , camlar, gümüşler , gramafonlar , el işçiliği , antikalar … anlatmakla bitmez.
Hedefim belli idi, bir dükkana sorunca güleryüzlü bir amca bizi adrese teslim etti . zor olsa da seçmek Sümeyye ile karşılıklı olarak çaylarımızı , kahvelerimizi içeceğimiz ( bknz, ilk post ) fincanlarımızı buldum . Böyle çiçek gibi açılan fincanları seviyorum , çiçek desenli ve çiçeklerin canlı renkleri olması ve porseleninin bavyera olması önemli elbette : ))
Bilmiyorum kimlerin elinden geçti bu fincanlar ama artık bizim … bir fincan kahvenin hatırından uzun sürer sanırım , fincanın hatırı : )
Sizlere de öneririm , Ulus’a gelme fobiniz yok ise Kale’nin etrafında geçmişe bir yolculuk yapmanızı…
Canlarım hayırlı olsun sayfanız.Sizi seviyorum.umarım herşey istediğiniz gibi olur.Sayfanızı beğenerek takip ediyorum.arayı açmayalım ama:)
YanıtlaSil