17 Mayıs 2014 Cumartesi

Öyle...

Günlerden hangisi ve saat kaç bilmiyorum.

Karanlıktayım, korkuyorum. İtiraf edeyim hiç güneş açmaz sanıyorum.  Bir el olsa da beni tutsa, ben ona dayansam ayağa kalksam diyorum.  

Perdeler kirli, camlar is . Oysa gökyüzü mavi diyorlar, buna bile güvenemiyorum. 

Sabr'ın lugatımda bir karşılığı yok sanıyorum ve bekliyorum.

Kara kaplı defterimi çıkarıp birkaç kelime karalıyorum. Eskisi kadar güzel sıralanmıyor art arda. Olsun, emanettir . Bari sonuna geldiğim bir defterim olsun şu hayatta, gerisi hikaye. 

Uykuya hasret kaldığım günden beridir, dinliyorum gece seslerini. Tik tak saatler, çarpan bir kapı ya da benim gibi uykusuz ayak sesleri. Aklımın içinde çoğalıyor , kalabalıklaşıp git gide kalbime oturuyor. 

Yıllardır yapmadığım bir şeyi yapıyorum, hanımeli çiçeklerini kokluyorum, esen rüzgarda. Gözlerimi kapatıp, taa çocukluğuma kadar gidiyorum. Bir an olsa da güldürüyor beni çocukluğum. 

Pazarda geziyorum , amaçsızca. Salatalık, domates alıp. Balkondaki camın önüne küçük birkaç saksı  ile biber, nane ve maydanoz büyütmeyi planlıyorum. Ya nasip!

Kitaplar alıyorum,  içinde bana yazılmış şiirler olmasını umduğum. Tüm sayfaları değil de , mutsuzluğa dair satıları çiziyorum. Kendimi bulamıyorum.  

Fotoğraflar çekiyorum,  umudumun bir parçası onlar. Yaşadığıma dair bir rest, isyan ya da her neyse. 

Günlerden hangisi bilmiyorum.  Takvimler hep geriden geliyor.  Saatleri tutamıyorum aklımda. Zaten değişken olmalarına bozuluyorum. 

Böyle birbirinden kopuk cümleler dolaşıyor içimde. Belki o yüzden hep susuyorum...















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder