6 Haziran 2017 Salı

Yolculuk


Hayat bu ya, büyük bir uçağa biniyoruz yüzlerce insanla birlikte. Aynı yere farklı sebeplerden dolayı gidiyoruz. Önümüzde bilmediğimiz ve deli gibi merak ettiğimiz bir yol var. Yol uzun, yol uzak, yolun sonunda yanında ne götürüyorsan oraya çıkar derler. Ben içimde endişe, korku ve yine çocukluğumu götürüyorum.


Yaşımı soranlara 36 diyorum ama resmî bir kurum yazışmasında yaşımı 35 görünce seviniyorum çünkü yaşlandığımda en çok spor ayakkabılarımı giyememekten ve fotoğraf çekememekten korkuyorum. Bir de o kadar yaşayamamak endişesi.
Yol alırken, yola giderken geride bıraktıklarına dair korkuları oluyor insanın. Hayatın bir ritmi olduğunu kabullenemiyor. Hayat onun varlığı ile anlamlı sanıyor ama yanılıyor. Benim gibi. Hayallerimi doldurduğum listeye baktığımda hepsinin başında keşkeler durduğunu görüyorum. Keşkelerim, ayrılmaz parçalarım benim.

Kararlarıma,
Dertlerime,
Anneliğime,
Mutluluğuma,
Öyle çoklar ki …

Bir keşkeler imparatorluğunun kraliçesiyim sanki. Onlardan bir ordu kurmuşum, önceleri her şey yolunda giderken bir isyan sonucu onların esiri olmuşum.

Öyle çok şeyin esiriyim ki aslında, bunu yeni yeni kabulleniyorum.
Biriktirdiklerim,

Bir akşam otururken, yıllar evvel henüz keşkeler isyan etmemişken. “Bir ev istemişim”. Milyonlarca farklı resmi varmış kafamda. Ben o belirsiz hayal için,  mutluluklarımı saklamayı tercih etmişim. En sevdiğim havlularımı, gördükçe yüzümü gülümseten eşyalarımı, belki en yüzüme bakılacak en güzel yaşımda bakmadığım aynamı…

Yıllar geçince bir akşam yine hala o hayale ulaşamadığımı fark ettiğimde, bir gün ölürsem bir başkası benim hayalime kavuşsa bile benim mutlu olabileceğim kadar mutlu olmayacak dedim kendime. Benim kıymet verip büyüttüğüm o hayal kimse için bir değer taşımayacaktı. Anladım ve ağladım bunu anlatırken kendime. Zorlandım, kendimle büyük bir kavga yaşadım. Çünkü son zamanlarda hep olmak istediğim yer, o bahçe. Kavuşulması imkânsız bir şekilde uzaklaşıyordu ellerimden. Sessizlik, sadece biraz sessizlikti istediğim. Kendimle barışabilecek kadar, küçük Handegül’ün gülümsemesine dokunabilecek kadar sessizlik. Bir bayram sabahı dayımların evine koştuğum yoldaki kadar sessizlik.

Uzun ve uzak bir yola gittim geçtiğimiz günlerde. Büyük bir uçağa bindim yüzlerce insanla. Masallarda isimlerini okuduğum şehirlerin üzerinden geçtik. İsfahan mesela. Bir yaz akşamı okuduğum bir kitapta yazıyordu ismi. Uzaklaştıkça kalbimden Zeyneb’in kalbine bağladığım ilmek çözülüyordu, çözülüyordum. Yüzleri toprağa bakan insanları görmeye gidiyordum. Topraksızlığın, geride bıraktıklarının hüznü ile gözlerimize bakmayan, gülmeyen, istemeyi bir kenara bırakmış insanlar…

Denizlerin üzerinden geçiyorduk, okyanusa kıyısı olan bir ülkeye gidiyorduk. Ertesi sabah uyandığımda karşımda sisler yavaşça dağıldı ve okyanusu gördüm. Hayal meyal ve sessiz. Kimse yoktu benden başka onu gören sanki.

Yaşımı soranlara şimdi ne derim bilmiyorum.

Yol uzun, yol uzak, yolun sonunda yanında ne götürüyorsan oraya çıkar derler, cebimde neyim var bilmiyorum.
Götürdüklerim değil, yoluma çıkanları kabullenmeyi diliyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder